YAZI: BURHAN KILIÇAK
Gitmek istediğimiz yerlere gidemediğimiz, fotoğraflara bakarak hayal kurduğumuz bu dönemlerde tadı ve kokusuyla bizi çok uzaklara götüren ‘’ Under the palm tree ‘’ için ben de sizi kısa bir an için Rodos’taki sımsıcak bir köy olan Lindos’a götürmek istedim.
LINDOS


Yaklaşık dört saatlik abartılı yelken gezisinden sonra soluğu adanın doğusundaki Lindos’ta aldım. Burası doğal liman gibi sağdan ve soldan iki ağzı içe doğru kapalı olan korunaklı bir koy. İçeri doğru girerek koyun solunda alarga vaziyette demir attım. Adanın popüler yerlerinden biri olduğu için koyun orta kısmı bildiğimiz kalabalık kum, plaj, şemsiye modeli. Teknedeki küçük botu kontrol ederek koyun solunda hemen benim hizamda bulunan kayalıktaki restaurantı gözüme kestirerek küreklere asıldım. Kıyıya çıktığımda kurt gibi aç bir vaziyette sipariş vermek üzere masaya oturmuştum bile. Lindos’u bir koy olarak düşünürsek, koyun sağ tarafında yükselen eski şehir daracık sokaklardan, eski az katlı evlerden oluşuyor, hemen tepesinde beliren kale ise turistlerin uğrak yeri. Sokak aralarında birçok takı, giyim, hediyelik eşya satan dükkândan oluşan bir çarşı var. Sanki dik merdivenleri olsa Positano ’ya benziyor diyebileceğim bir yer. Daha önce geldiğimde koyun bu kısmını öğle sıcağında gezme cehaletinde bulunduğum için tekrar dolaşma ihtiyacı duymadım, ama koyun solundaki bu şirin ve sıcak restaurant açıkçası çok ilgimi çekmişti. İşletmecileri 50’li yaşlarda İtalyan bir çift, adam mutfaktan pek dışarı çıkmıyor, kadın ise dünya şekeri. Her masayla ayrı ayrı ilgileniyor bozuk İngilizcesi ve güler yüzüyle etrafa neşe saçıyor. Garsonlar gibi müşterilerin çoğu da İtalyan, dolayısıyla mekandaki resmi dil de İtalyanca. Üstü hasır ve sarmaşıklarla sarılı pergolanın altında da öğle sıcağında serinlemek ayrı bir zevk veriyordu. Denizin rengi bu bölümde açık maviden yeşille, turkuaza dönüyordu. Yediğim ıstakozlu spagetti ve domates sosunda pişen midyelerin tadı hafızama şimdiden kazınmıştı. Tabi karnım doydu keyfim yine yerinde, biraz da yüzdükten sonra içtiğim retsinanın da etkisiyle bir köşede mayıştım kaldım. Buradan nasıl bir rota izleyeceğim, kaç saatte Tilos veya Halki gibi küçük adalara giderim, ya karanlığa kalırsam ne olur, hiçbir fikrim olmadan yatmaya devam ettim. Kestirip uyandığımda öğleden sonra olmuştu, toparlanıp tekneye botla geri döndüm. Gözüm arkada kalarak demir aldım ve belirsizliğe doğru yelken basmaya başladım.